(19.10.2009 Hakimiyet Gazetesi)YAMAN ADAM (Saffet Yurtsever)- y.teffas@hotmail.com Öykücü Duran Çetin’in “Balkondaki Adam” ve “Büyük Ödül”ünü okudum bir solukta…
“Bu ümetin baş tarafı zühd ve yakîn ile kurtulacak, son tarafı ise hırs ve tuul-i emel(boş ve uzun istekler) ile helâk olacaktır.”
Uzun yaşamak marifet değil; hayırlı ve bereketli yaşamak marifettir. Ardında bir yığın hayırlı hizmetler bırakan ve kıyamete kadar da hayır ve rahmetle yâd edeceğimiz Râşit halifelerimizden Ömer İbn-i Abdilaziz kırk yaşına girmeden vefat edenlerden.
Duran Çetin’in bu yeni kitaplarındaki kısa hayat kesitlerinden oluşan öyküleri yine öncekiler gibi her yaşın zevkle okuyabileceği türden.
Her öyküsünde içimizden birileriyle burun buruna geliyoruz. Sıradan insanları bir eğitimci gözüyle inceliyor, irdeliyor ve hayatın bir parçası, bir gerçeği olarak takdim ediyor. Duyarsızlığımıza, farkındasızlığımıza îmâlı/dolaylı bir serzenişte bulunuyor. “Ben bunları görüyorum, siz görmüyor musunuz?” dercesine, âdeta gözümüzün içine sokuyor.
Hz.Pîr(ks) buyuruyor: “Sen bakmasını bil de dikende gül gör! Dikensiz gülü herkes görür!..”
Öykücü Duran Çetin’in gözüyle, gönlüyle, kalemiyle etrafa bakışın çağrışımlarıdır kitabındaki öyküler… Her parçaya bir değer, her detaya bir anlam yüklüyor. Ve ansızın film kopuyor. Derken yeni bir maceraya, yeni bir dünyaya besmele çekiyorsunuz.
Roman ve öykülerinde hayatın içinden insanları bir eğitimci gözüyle ele alarak okurlarına pozitif ders çıkarıcı duygular yaşatmayı amaç edinen yazarımız “dikende gülü görebilmemizi” öğütlüyor.
“Güzel bakan, güzel görür!” demiş ya atalarımız.
Görmüş olman önemli değil, nasıl baktığın önemli… Nasıl bakarsan ve neyi görmek istersen onu görürsün.
Bir hikâye anlatılır “görmek”le, nerden ve nasıl “bakmak”la ilgili:
Kadın, kocasının kahvaltısını hazırlar ve karşı eve yeni taşınan yeni komşularının her sabah yıkadığı çamaşırları çamaşır ipine serişini izler mutfak penceresinden.
Kahvaltısını yapmakta olan kocasına;
“Bu kadın çamaşır yıkamasını bilmiyor galiba. Çamaşırları hiç de beyaz değil. Ya yanlış deterjan kullanıyor. Ya da yıkama ayarlarını bilmiyor!”
Adam başını döndürüp hanımının baktığı pencereden çamaşırlara bakar ve hiçbir şey söylemeden tekrar kahvaltısına devam eder.
Ertesi gün sabah yine komşu kadın çamaşır sermektedir ve yine aynı yorumu yapar kocasına: “Bu kadın çamaşır yıkamasını bilmiyor, yanlış deterjan kullanıyor, yanlış programda yıkıyor!...”
Adam yine çamaşırlara bakar ve hiçbir şey söylemeden kahvaltısını bitirip işine gider.
Üçüncü gün adam karısından önce kalkar; bahçede çiçeklerle ve ağaçlarla biraz vakit geçirir, mutfak penceresinin camlarını siler. Sonra da karısını uyandırarak kahvaltıya çağırır.
Kadın, kocasının ayda yılda bir de olsa yaptığı bu jestten dolayı teşekkür eder ve o da kahvaltıya oturur. Biraz sonra komşu kadın yine yıkadığı çamaşırları bahçede çamaşır ipine itina ile sermeye başlar.
Kadın bir taraftan kahvaltısını yaparken bir taraftan da komşu kadının çamaşır serişini izlemektedir.
“Aaa! Baksana, bu kadın çamaşır yıkamayı öğrenmiş galiba!... Çamaşırları ne kadar beyaz, renklileri ne kadar canlı . Acaba deterjanı mı değiştirdi, yoksa doğru programda yıkamayı mı öğrendi?!...” diye meraklanır.
Kocası istifini bozmadan cevap verir;
“Ben bugün erken kalkınca, o baktığın pencerenin camlarını silmiştim!...”
“!!!…”
Beka yayınevi tarafından on ikinci kitabı yayınlanan bu güzel yürekli, güzel bakışlı, güzel gönüllü yazarımıza teşekkür ediyor ve masal tadındaki yeni öykülerini sabırsızlıkla bekliyoruz.