• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/profile.php?id=666228323
  • https://twitter.com/durancetin
Site İçeriği

Kültür Dünyamız videoları

BALKONDAKİ ADAM HAKKINDA Murat Soyak, yazdı.

23 Eylül 2012, 12:25  defterk

Duran Çetin'in "Balkondaki Adam" isimli yeni hikâye kitabı yayımlandı. Hikâye alanındaki çabası, emeği sayfalara yansımış. Bu eserinde on sekiz hikâye yer alıyor. Murat Soyak, yazdı.

“BALKONDAKİ ADAM” HAKKINDA 

    Duran Çetin’in “Balkondaki Adam” isimli yeni hikâye kitabı yayımlandı. Hikâye alanındaki çabası, emeği sayfalara yansımış. Bu eserinde on sekiz hikâye yer alıyor. Hikâye isimleri: Caddede Yalnızlık, 30 Yıl Sonra, Bir Kuş Uçtu, Balkondaki Adam, Ben Seni Ararım, Âdem’in Oğulları, Kavun Tarlası, Deli ve Durmuş, Islak Hayat, Satıcı, Hacı Murat, Kırlangıçlar, Gelinlik Kız, Beynamaz, Yangın, Adliye Koridoru, Zekât, Gece ve Gündüz.

     Hikâyelerin içinde insanımız var. Hikâyelerin içinde memleket havası… Bu yer, bu gök nasıl da yakın ve sahici. “Biz” düşüncesi daima vurgulu.

     “Caddede Yalnızlık” isimli hikâyede balkondan bakan adam ile her gün parka gelip saatlerce oturan bir kişinin gizemi anlatılmış. Hikâyede merak unsuru belirgin. Parkta niçin bekler, her gün neden gelir? Bu sorular hikâyenin sonuç kısmında açıklığa kavuşur. “Bülbüller nerde?” diye soran kişi bir güzelliğe işaret eder.

     Paylaşmaya, darda kalana yardım etmeye çağıran bir hikâye “30 Yıl Sonra”. Bütün zorluklara rağmen yine de ötekini gören, yardım eli uzatan bir kahramanın hikâyesi.

     “Bir Kuş Uçtu” isimli hikâye “Yine balkondaydı.” cümlesi ile başlıyor. Parka nazır bir balkondan bakış ve izlenimler. Sığırcık, çiçekler, çocuklar, toprak, su… Tabiat kitabından cümle güzellikleri duyurma çabası okunuyor.

      Bu esere de isim olan “Balkondaki Adam” hikâyesinde hızlı şehirleşme, betonlaşma üzerinde durulur. Şehir hayatı üzerine dikkatler ve eleştiriler. “Kibrit kutularının üst üste konulmuş şekli gibi yükseliyordu semaya” cümlesi ile başlıyor hikâye. “Onlarca aile belki de yüzlerce insan birbirini tanımadan hatta hiç görmeden, görüşmeden, tanışmadan, bakışmadan, selamlaşmadan yaşıyorlardı.” Bunalan insan, bir çıkış arayan insan: “Balkona çıkınca anlıyordu hayatın devam ettiğini, şehrin gürültüsünü, çocukların cıvıltısını, çiçeklerin kokusunu, rüzgârın hışırtısını, satıcının bağırtısını…” Ve çağın bu akışına “dur” deme çabası içinde anlatıcı. Sönmez hakikatin kuşatıcı ikliminde umuda, kurtuluşa dair bir ışık vardır.

     İş yerinde yaşanan yoğunluk, koşturmaca ve sorunlar, sorunlar… Hayatın bunaltan halleri yahut “Yalnızlaşan bir adam, yalnızlaştıkça korkan, korkuyla korkunç düşüncelere sapan, sapaklardan geri dönüşünde zor adımlar atan, attığı adımları gittikçe belirsizleşen, kaybolmaya yüz tutan, kalabalıklar ortasında yalnızlık hissiyle kıvranan bir adam” anlatılır “Ben Seni Ararım” isimli hikâyede.

      “Âdem’in Oğulları”nda insana ve topluma yönelik bir eleştiri var. “Bu Âdem kibir illetine tutulmuştu. Kibir illetinin de özü ‘ben’di. Köşk benim, kaldırım benim, bahçe benim, her şey benim, benim…” diyen bir çürük yapı. Varlıklı ama kibirli, varlıklı ama görgüsüz, varlıklı ama zalim olanların ibretlik halleri.

      Bir dert ki için için yakar; bir dert ki gizli sevda… “Kavun Tarlası” hikâyesinde yoksulluğa rağmen, zorluklara rağmen ayakta durma çabası ne güzel anlatılmış. Var olma çabası ve sevgi inceden işlenmiş. Sevgi hayata tutunma gerekçesi. “İnsandı, seviyordu, seviliyordu…”

      “Deli ve Durmuş” hikâyesinde çevresi tarafından ‘deli’ denilerek sürekli dışlanan Ahmet’in yaşadıkları anlatılır. Durmuş, insanî bir yakınlık ile Ahmet’i dinlemeye, anlamaya çalışır. İyiliğin, yardımın gerekliliği böylelikle ifade edilmiş olur.

     “Islak Hayat” içinde fakirlik ve kimsesizlik... Yaşadığı olumsuz koşulları aşmak isteyen bir kişi “tek odalı evde, yokluk içinde”. Bir yandan yağan yağmur, bir yandan hayaller… Zor şartlar altında yine de direnen insan. Nihayetinde “umut, fakirin ekmeği”.

     “Satıcı” hikâyesi şu cümleler ile başlar: “ Meram’dayım. Balkonda oturuyorum”.  Bir hikâyenin yazılış süreci ve arada yaşananlar… Sokaktan geçen bir satıcının sesi ile yeni bir boyut kazanır anlatım. Helal kazanç hatırlatılır. Doğruluk, dürüstlük üzerinde durulur. İyilikleri gösteren ve kötülüklere engel olan bir tavır belirgindir.

     Dağları aşamaz; çok istediği halde “Hacı Murat” diye isimlendirilen otomobile sahip olamaz. Hayaller ve gerçekler arasında çırpınır Ferhat. “Hacı Murat” isimli hikâyenin yetmişli, seksenli yıllara ışık tutan bir yönü var. Zira o dönemlerin etkili simgelerinden biri üzerinden kurgulanmış hikâye.

    “Kırlangıçlar” ile anlatılan tabiatın güzellikleri ve hatırlayış ikliminde hakikate doğru bir yolculuk. Çağrışımlar ile gelişiyor bu hikâye.

    “Gelinlik Kız” hikâyesinde hayallerin ve gerçeklerin çatışması hâkim. Kız tarafı daima paradan konuşur. Hayaller içindeki genç, şaşkın ve çaresizdir. Yaşanan yine yenilgi. “Her şey para olmamalıydı.” Paraya odaklanmış insanlara, sevgisiz insanlara yönelen bir eleştiri var.

      Adam “İkindi ezanı kaçta okunur?” dedi. Bu sorunun cevabını vermekte zorlanan, geç davranan kişi sert bir dille uyarılır. “Beynamaz” isimli kısa hikâyede bir soru ile başlayan yeniden düşünme ve sorgulama çabası anlatılmış.

     “Yangın”da yaşanan acılara, yıkımlara tanıklığın bir yansıması okunur. Darda kalana yardım eden, dertlerine ortak olan bir yaklaşım.

    “Adliye Koridoru” hikâyesinde aksayan bir sistem karşımıza çıkar. İşlerin yolunda gitmediği, uzayıp giden davalarda belirsizliğin sürdüğü, şüpheli adamların gezindiği bir ortam anlatılır. Ve insan gerçek adaleti arar daima.

     Yardımlaşmanın gereği “Zekât” isimli hikâyede vurgulanmış. Yaşantı, yardım ve samimiyet arasındaki ilgi bir olay çevresinde anlatılmış. Kötülükler azalsın, iyilikler çoğalsın diye kıssadan hisse.

       “Gece ve Gündüz” hikâyesinde öğretmen Mahmut Bey, öğrencilerine yaptığı iyilikler ve güzel örneklik ile kurtuluşa ulaşır.  “İki parmak baldı dünyada yaptıklarının karşılığı…”

        Bu hikâyelerde bencil hayatlar eleştirilir. “Biz” duygusu ile hareket edilir. “Komşusu aç iken; kendisi tok yatan bizden değildir” hükmünce diğer insanları tanıma, anlama çabası vardır. Yardımlaşma, iyilik, dayanışma, doğruluk, adalet, birlik kavramları çevresinde başlayıp gelişen olaylar ile okuyuculara dersler verilir. Bireyin iç sıkıntıları, bunalımları; toplumsal yapıyı da sorgulayan, eleştiren bir duyarlılık içinde ele alınır. Birey ve toplum ilişkisi birbirini tamamlayıcı niteliktedir. Bir kopuştan ziyade devamlılık esastır. Hayatın içinden, sahici, yalın, duru bir anlatımı var. Hikâyeler daha çok gözlemci bakış açısı ile yazılmış. Kişiler Anadolu insanının özelliklerini taşır. Hikâyelerde özellikle Anadolu şehirleri ön plandadır. Toplumsal değişimler şehir hayatı üzerinden dile getirilir. İnsan, çevre, şehir, yalnızlık, sevgi, yoksulluk, mücadele, hakikat konuları işlenir.

     Duran Çetin, hikâyenin anlatım imkânları ile iyi insan, güzel örneklik ve yaşanılır bir hayat için kapılar açıyor, köprüler kuruyor. Yeniden hayata, insana ve hakikate yöneliş…

 

Murat Soyak, ‘Balkondaki Adam’ kitabını okuyup değerlendirdi…

 



3230 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın
SÖYLEŞİ VE İMZA
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi4
Bugün Toplam127
Toplam Ziyaret344323